top of page

8 Mart

Güncelleme tarihi: 9 Mar


“Haydi erkekler okula kampanyası "

"Erkekler için koşuyoruz"

”Oğlunu dövmeyen, dizini döver"


Enteresan mı geldi?


Benzer pek çok ayrımcılığa dayanan olgular sebebiyle de “kadın hakları” gündem oluşturmaktadır.



Bu yazıda kısaca, “Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet, namus ya da farklı gerekçelerle kaybettiğimiz kadınlarımız ile çözüme yönelik önerilere cevap aramaya çalışılmıştır”



8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü ya da  Dünya Kadınlar Günü  olarak bilinir ve kutlanır. Temeli İnsan haklarına dayanan bu anlayışta, kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. Türkiye' de ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlanmıştır.

Ülkemiz kadına bakış açısında nerede?

Kadınlarımızın kendilerine ve hemcinslerine bakış açıları hangi noktada?

Erkeklerin kendilerine ve karşı cinse bakış açıları hangi noktada?

Devlet yönetiminin her iki cinse / kadına bakışı hangi düzeyde?

Bitmeyen sorular, sorular...


Tam bu noktada insan zihninin köklerinde oluşan genetik yapı söz konusudur. Bu konuda, derin araştırmalarla yazılmış yüzlerce akademik makale bulunuyor. Kendimizi, türümüzü analiz edebilmek için kısaca değinmekte yarar var.

Bireyin toplumdaki yerini belirleyip sosyal statüsüne anlam yükleyen cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramları birbiriyle iç içe işleyen ve bireyin davranışlarını biçimlendiren unsurlardır.


Cinsiyet, “insanın doğuştan getirdiği biyolojik, fiziksel ve genetik özelliklerini ifade ederken, toplumsal cinsiyet ise “bireyin toplumda yaşadığı sosyalizasyon yoluyla edindiği özellikleri" ni belirleyendir. Toplum çok başlı evlilikten tek başlı evliliğe doğru yol alınca ki olması gereken budur ancak, kadın ve erkek arasındaki ilişki erkeğin lehine olacak biçimde yeniden düzenlenmiştir.

Çok düşündürücüdür ki kadın için; " Erkeği de anne yetiştirmedi mi?" Söyleminde de yine tek yanlılık… Cinselliği denetleme gücü iktidarın elinde tutulurken toplumdan topluma, coğrafyadan coğrafyaya değişikliklerle şekillenir.


İktidarın ahlak anlayışını benimseyen bireyler toplumun ahlak bekçisi haline gelirler. Bu da ataerkil iktidar mekanizmasının devamlılığını sağlar.


Cumhuriyet rejimiyle modern ulus olma özelliğini kanıtlayan Türkiye’ de namus kavramı aile içinde benimsenerek canlılık kazanır.

Modernistler namus sözcüğü yerine ahlak, temiz ahlak kavramlarını koyduklarında namus kavramının kalktığını düşünmüşler. Oysa sadece adı ve kontrol şekli değişmiştir. Maalesef namus olgusu, kadını ikinci plana iterek denetlenen konuma getirmektedir.




Ataerkil düzende kadının toplumsal cinsiyet rollerini benimsediği, erkeğin de bu roller çerçevesinde ona hükmederek şiddet uygulaması kaçınılmazdır.

Şiddette en uç boyut ise namus cinayetleridir, aslında her iki cins mağdur konumundadır. Bir taraf hayatını kaybederken diğer taraf ise yaşamını kaybedecektir..


Medyanın Türkiye'deki kadın cinayetlerine odaklanması kayda değer düzeydedir. Kadınların cinsiyetlerine göre öldürülmesi anlamına gelen kadın cinayetleri ülkemizde acil bir konu haline gelmiş ve hem ulusal hem de uluslararası medyanın ilgisini çekmektedir.

Bu noktaya varılmasına katkıda bulunan çeşitli faktörler mevcuttur :


  • Yüksek Sayıda Kadın Cinayeti İnsidansı; Risk altında bulunan kişilerin saptanmış belli süre içinde ülke nüfus sayısına bölümüyle olası yeni vaka sayısını tanımlar!. Türkiye kayda değer sayıda kadın cinayeti ve kadına yönelik şiddet vakasıyla karşı karşıyadır. Yüksek profilli olaylar medyanın ilgisini çekmektedir bu da halkın öfkesine yol açarak, temel nedenler ve olası çözümler üzerine tartışmalara yol açmaktadır.

  • Aktivizm ve Savunuculuk: Türkiye'deki kadın hakları aktivistleri ve örgütleri toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı aktif olarak kampanya yürütmektedir. Protestolar ve bilinçlendirme kampanyaları da dahil olmak üzere çabaları sıklıkla medyada yer almaktadır, her ne kadar iktidar erkleri karşı dursa da çevresel dayanışmalar değişimi savunanlara güç vermektedir.

  • Hükümetin yanıtı nasıldır? İktidarın kadın cinayeti vakalarına verdiği tepkinin yanı sıra toplumsal cinsiyete dayalı şiddete yönelik politika ve eylemleri yansız medya tarafından ve kadın platformları tarafından mercek altındadır. Sorunun ele alınmasında algılanan herhangi bir eksiklik veya boşluk halka duyurulmaktadır.

  • Sosyal Medya ve Halk Gazeteciliği: Sosyal medya platformları kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet vakalarına dikkat çekmede önemli bir rol üstlenmiştir. Bunun yanısıra gazetelerde de hava durumunu sunar gibi " kadın cinayetleri sütunlarının son bir kaç yıldır olması da oldukça vahimdir ve kaygı vericidir. Bireylerin bilgi ve deneyimlerini paylaştığı yurttaş gazeteciliği, haberlerin yayılmasına ve kamusal söylemin oluşmasına katkı sağlamaktadır.

  • Uluslararası İlgi: Türkiye'deki kadın cinayetleri sadece ulusal bir sorun olmayıp, uluslararası alanda da dikkat çekmektedir. İnsan hakları örgütleri, uluslararası medya ve yabancı hükümetler endişelerini dile getirerek eylem çağrısında bulunarak konunun profilini daha da yükselttiler.

  • Yasal Reformlar: Kadına yönelik şiddetle ilgili mevzuattaki boşlukların giderilmesine yönelik yasal reformlara ilişkin tartışmalar medyada yer almıştır. Yasal çerçevedeki değişikliklerin veya önerilen önlemlerin raporlanması, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve yetkililerin hesap vermesini sağlamak açısından önemlidir.

  • Toplumsal haykırış; Kadın cinayetleri meydana geldiğinde bunu genellikle toplumsal öfke ve protestolar takip eder. Medyada yer alan haberler, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete katkıda bulunan daha geniş toplumsal meseleler hakkında tartışmalar için bir platform sağlayarak halkın bu duygularını yansıtmaktadır. Medyada yer alan haberlerin kamuoyunu etkileyebileceğini, farkındalık yaratabileceğini ve sistemik değişiklikleri teşvik edebileceğini unutmamak önemlidir. Ancak bu tür bir haberin etkililiği aynı zamanda Türkiye'deki toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin temel nedenlerine yönelik sürekli dikkat ve çabalara da bağlıdır. Şiddet sıradanlaştırılamaz!

Kadın cinayetlerini normalleştirme eğilimi içerisine girdiğimiz her gün biraz daha fazla kadın katlinin önünü beslemekte olduğumuz gerçeğini bilmemiz gerekir.

Erkeğin geri planına yerleştirilen, kadını ötekileştiren bakış açısını destekleyen pek çok anlayış mevcuttur. Gelinen noktada ayrışmadan, kadın-erkek ayrımı yapmadan kadın cinayetlerinin sonlandırılması için daha fazla birlik olunarak ses yükseltmeliyiz.

Bilinmelidir ki gerçek suçlunun erkek egemen zihniyet kalıplarının değişimine yönelik harekete geçilememesidir.


Televizyon Programları Hukuk ve Emniyet Üstü Rol Üstlenmemeli!


Medyanın halkın kanayan yarasına destek vererek birlikte ses duyurma açısından itici bir güç olduğu tartışmasız çok değerlidir.

Ancak medyanın televizyon yüzü, gündüz kuşaklarının hukukun ve emniyet güçlerinin üstünde rol almaya kalkması konuyu sıradanlaştırma hatta örnek olma açısından oldukça sakıncalıdır. Televizyon dizilerinin sadece aile içi ve sosyal hayatı mercek altında tutarak hiç farkında olmadan etki alanına alması, değerlerin içinin boşaltılmasına sebep olmaktadır, "yavaş yavaş ısıtılarak öldürülen kurbağa deneyini hatırlayalım" .

Eğer kadın cinayetlerinin, taciz ve tecavüzlerinin hatta çocuk ve köpek vahşetlerinin önüne geçilmezse, hızla tüm insani, ahlaki ve vicdanı değer ve tutumların tükeneceğinin bilinmesi önemlidir.


Oysa hiçbir şey öldürülme gerekçesi olamaz!


  • Hiçbir hukuk maddesi, hiçbir davranışı, hafifletici bir şekle büründürmemeli!

  • Hiçbir kadın(- çocuk- köpek) vahşeti karşısında üretilen mazeretler onaylanamaz!

  • Bu yapılanları onaylayanlar da vahşet kurbanların canlarından sorumlulardır!

  • Mağduru afişe etme dili terkedilerek, suçlu olanlar afişe edilmelidir!

  • Hukuksal yaptırımlarda kararlı olunmalı, iyi hal vs sebepler ortadan kaldırılmalıdır!

Şiddet her nereden gelirse gelsin, neden aranmaksızın başta kadınlar - çocuklar olmak üzere her birimize ve geleceğimize yönelik bir tehdit olduğu gerçeğini toplumun önde gelen kişilerince kısa ve öz olarak örnekleyerek anlatılması ve anlayışların değişimi için ısrarlı olunması şarttır, gerekliliktir!

Şiddetin her türüne dur demek hepimizin ortak görevidir.

Perihan Yıllı, 2024 8 Mart




bottom of page